Bir şirketin kuruluşundan itibaren uzun yıllar ve nesiller boyunca ayakta kalabilmesi, faaliyetini devam ettirebilmesi, karlı büyüme performansını sergilemesi ülkemiz ekonomisi ve sektörlerimizin global arenada rekabet edebilmesi için önemlidir. Bu sonuçları elde etmede ve sürdürülebilir olmasında kritik öneme sahip ve tüm şirketlerde rastlamadığımız üç yönetim sürecinden bahsedeceğiz.
1. Stratejik planlama: Biz kimiz, güçlü ve zayıf yanlarımız nelerdir, yerel ve global olarak etrafımızda neler oluyor, nereye gidiyoruz, hedeflerimiz nelerdir ve bu hedeflere nasıl ulaşırız sorularını cevaplamaya çalıştığımız süreçtir.
2. Dengeli kurum karnesi (Balanced Scorecard): Stratejik hedefleri belirlemek yeterli değildir. Stratejik planların uygulanması sadece şirketlerin icracı yapıları ve yöneticileri ile de mümkün değildir. Bu amaca yönelik bir sisteme ihtiyaç duyulduğunda 1990’lı yıllarda Robert Kaplan ve David Norton tarafından geliştirilmiş dengeli kurum karnesi modeli güçlü bir araç olarak ortaya çıktı. Harvard Business Review dergisi tarafından son 75 yılın en önemli yönetim tekniği olarak nitelendirilen bu süreç şirketler tarafından yoğun şekilde kullanılmaya devam etmektedir.
3. Kurumsal risk yönetimi: Stratejik planlama ve kurumsal risk yönetimi süreçleri bir elmanın iki yarısı gibidir. Kurumsal risk yönetimi süreci ile hedeflere ulaşmada karşımıza çıkabilecek tüm risk ve belirsizlikler belirlenir, etki ve olasılıkları değerlendirilir, önceliklendirilir, ortadan kaldırma veya şirkete toplam etkisini minimize etmeye yönelik tedbirler alınır.
Üç şubeli iki mobilya şirketini düşünün. Bunlardan birinin bahsettiğim süreçlere sahip olduğunu varsayalım. Bu süreçler layıkıyla işlediğinde genel bir yaklaşımla bu şirket büyümeyi, ihracata başlamayı veya artırmayı, maliyetlerini düşürmeyi, şube sayısını artırmayı, rakiplerinin faaliyetlerini takip etmeyi, yasalardaki ve toplumdaki değişiklikleri incelemeyi, tüketicilerin beklentilerini sürekli analiz etmeyi, tüm risk ve belirsizlikleri tespit etmeyi ve yönetmeyi, çalışanlarının eğitim, gelişim ve motivasyon ihtiyaçlarını rutin olarak gündeminde tutar ve ne yapması gerektiğine karar verir. Diğer şirketimiz ise sadece günlük işlere odaklanır ve yangın söndürme faaliyetlerinde uzmanlaşmaya çalışır.
Neticede, bahsettiğim bu iki firmadan hangisi 10 yıl sonra büyük bir mobilya firması olabilir diye kendimize sorsak, cevabımız tereddütsüz birinci firma olur. Şirket başarı hikayelerinde bu durumu görebiliyoruz.
Özetle bu üç süreç bir şirketi diri, uyanık, basiretli, vizyoner, tedbirli ve fırsatlardan daha çok yararlanabilir pozisyonda tutmaktadır.
En başta ifade ettiğimiz söz konusu süreçlerin neden tüm şirketlerde olmadığına gelince, temelde iki ana nedenden bahsedebiliriz. İlki bu süreçlerin sadece büyük şirketlerde olabileceği, daha küçük şirketlerin kaynak ve yetkinliklerinin yetersiz olduğu algısıdır. Mobilya şirketi örneğinde olduğu gibi bu algı maalesef potansiyelin ortaya çıkmasını engellemektedir. Diğer ana sebep, şirket patron veya üst yöneticisinin herhangi bir sisteme ihtiyaç duymadan, bireysel ve zihinsel olarak bu süreçleri yönetmek istemesidir. Detaylara girmeden, teyit etmeden, kayıt oluşturmadan, düzenli güncelleme yapmadan ve en önemlisi şirket yönetici ve çalışanlarının katkıları ve yönetim desteklerini almadan tercih edilen bu yaklaşımın sağlıklı olmasını bekleyemeyiz.
Öyleyse ölçeği ne olursa olsun, şirketlerin küçük, orta, büyük veya global olmaları sonucu değiştirmiyor, tüm şirketlerin bu süreçlere ihtiyacı var, hem zor hem de şartların iyi olduğu zamanlarda.
Muhammed Satılmış - Yönetim Danışman
留言